19,0960$% 0.22
20,6102€% 0.5
23,4853£% 0.5
1.196,70%-1,24
1.987,00%-1,67
531572฿%-0.0859
27 Mart 2023 Pazartesi
Katma Değer Vergisi (Değişiklik) Yasa Tasarısı, Cumhuriyet Meclisi’nde kabul edildi.
Cumhuriyet Meclisi Genel Kurulu toplandı.
İlk olarak onaya sunulacaklarda, Deprem ve Diğer Doğal Afetlere Yönelik Mali Yardım ve Hazırlık Yasa Önerisinin üçüncü görüşmesinin yapılmasına ilişkin tezkere oyçokluğuyla kabul edildi.
Daha sonra Türkiye Cumhuriyeti’ndeki Depremle İlgili Hukuki ve Adli Sürecin İzlenmesine İlişkin Oluşturulan Geçici ve Özel Komitenin Başkanı Oğuzhan Hasipoğlu, komitenin raporunu bilgiye sundu.
Komitelerden gelen tasarı ve öneriler bölümünde de Ekonomi, Maliye, Bütçe ve Plan Komitesi Başkanı Resmiye Eroğlu Canaltay, Katma Değer Vergisi (Değişiklik) Yasa Tasarısı’na ilişkin raporu okudu.
Tasarıya ilişkin söz alan CTP Milletvekili Fikri Toros, aşırı enflasyon etkisinde olan ekonomik kriz karşısında ekonomik özgürlük, refah, istikrar ve düzenli büyümenin korunması gerektiğini dile getirerek, bu tasarıyla KDV indirimlerinin bir defa yapılmasının hedeflendiğini, bunun yapılmasını desteklediklerini belirtti.
Toros, KDV indiriminin yatırım ortamını iyileştirmek için tek başına yeterli olmadığını, enflasyon muhasebesinin de ele alınması gerektiğini, aşırı enflasyon ve TL’nin değer kayıplarının enflasyon muhasebesini gerekli kıldığını kaydetti.
Yatırım indirimlerinin yatırımın önünü açan yatırımcıyı teşvik eden bir uygulama olduğunu dile getiren Toros, indirimin yüzde 20 oranında olduğunu, bu rakamın amaca hizmet etmeyecek düşüklükte olduğunu belirtti. Toros, bu oranın güncel koşullara göre ayarlanması, güncellenmesi gerektiğini söyledi.
Tasarıya ilişkin iki öneride bulunduklarını dile getiren Toros, bunların yasanın yürürlüğe giriş tarihi ve elektrikli araçlarla ilgili kriterler olduğunu, bu önerilerin bakanlık tarafından dikkate alması temennisinde bulundu.
Toros, bunun olması koşuluyla CTP’nin oyunun olumlu olacağını ifade etti.
Maliye Bakanı Alişan Şan, Katma Değer Vergisi (Değişiklik) Yasa Tasarısı’nın kapsamını genişleterek bin 600 cc motorlu araçların ve elektrikli araçların da indirimden yararlanması yönünde değişiklik yaptıklarını belirtti.
Şan, şu anda indirilecek KDV vergilerinin üç eşit parçaya bölünerek yapıldığını, yapılan düzenlemeyle enflasyon karşısında rakamların küçülmesini önlemek için tasarıda uygulamanın bir defada indirilecek vergi olarak addedildiğini kaydetti.
Mevcut düzenlemenin aynı zamanda kayıt dışı ekonomiyi tetiklediğini dile getiren Şan, işletmelerin üç seferde yapılan uygulama nedeniyle faturasız işlem yapmaya teşvik edildiğini, tasarıyla bunun önleneceğini belirtti.
Şan, depremi ve yasada öngörülen mali etkiyi de göz önüne alarak, yasanın yürürlüğe giriş tarihini 1 Ocak 2024 olarak düzenlediklerini ifade etti.
Şan, önerileri dikkate alarak yasanın bugünkü şeklini belirlediklerini kaydetti.
Maliye Bakanı Şan, açılımların devam edeceğini, amaçlarının özel sektörün önünü açmak olduğunu dile getirdi.
Özel sektörün sağlıklı adımlar atmasıyla devletin gelirlerinin de artacağını söyleyen Şan, yatırım indirim oranlarının düzenlenmesi ve genç girişimcilere yönelik pozitif ayrımcılık içerecek adımlara yönelik de çalışma yapılacağını belirtti.
Tasarının madde madde görüşülmesinin ardından yapılan oylamada, yasa tasarısı 37 kabul, 12 katılmayan olmak üzere oybirliğiyle kabul edildi.
– Deprem ve Diğer Doğal Afetlere Yönelik Mali Yardım ve Hazırlık Yasa Önerisi görüşülüyor
Meclis Genel Kurulu’nda daha sonra, Deprem ve Diğer Doğal Afetlere Yönelik Mali Yardım ve Hazırlık Yasa Önerisi görüşülmeye başlandı.
İlk olarak Doğal Afet ve Depremle İlgili Mevzuatın Düzenlenmesine İlişkin Oluşturulan Geçici ve Özel (Ad-Hoc) Komitesi Başkanı Özdemir Berova öneriye ilişkin raporu okudu.
Berova, komite çalışmaları esnasında sivil toplum örgütü, sendika ve diğer paydaşlarla toplantılar yapıldığını söyleyerek, yasa önerisi içinde maaşlardan kesinti yapılmasıyla ilgili maddelerde bugün yine öneri ile değişiklik yapılacağını kaydetti.
Öneriyle ilgili bilgi veren Berova, 15 bin TL ve altında maaş alanlar ve asgari ücretlilerin maaşlarından kesinti yapılmayacağını, kişilerin bu yönde dilekçe vermesi halinde kesinti yapılmayacağını ve kişilere yasa kapsamında istedikleri süre ve oranında kesinti yapılmasına olanak sağlanacağını belirtti.
Berova, ücret ve maaşlardan yapılacak kesintilerin okul ve hastane bakım onarım amacıyla kullanılacağını vurguladı.
Elde edilecek gelirin, komisyon tarafından yönetileceğini dile getiren Berova, komisyonun yasa kapsamında yapılacak harcamaların hacmi ve önceliğini belirleyeceğini ifade etti.
Diğer maddelerde de birtakım öneriler yapılacağını söyleyen Berova, yasa önerisinin oybirliğiyle geçmesi temennisinde bulundu.
CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman, bugün görüşülen yasa önerisinin madde madde görüşülmesine geçildiğinde birtakım değişiklik önerileri geleceğini dolayısıyla maddelerle ilgili görüşlerini ortaya koyacaklarını belirtti.
Erhürman, önerinin başlangıç dönemine değinerek, aceleye getirilmek istendiğini, buna karşı çıktıklarını, zorunlu kesintiden gönüllü kesintiye, kesinti yapılacak sürenin de 12 aydan daha kısa süreye dönüştürüldüğünü belirtti.
CTP’nin denetim, zamanlama, diğer gelirler ve tasarrufa ilişkin önerilerinin yasa önerisine yedirildiğinin görüldüğünü söyleyen Erhürman, depremden sonra dayanışma duygusu yüksekken gösterilen beceriksizlikle memlekete zaman kaybettirildiğini savundu.
Merkez Bankası’ndan elde edilecek kar payının bu fona aktarılmasının önemine değinen Erhürman, ancak bu yapılanın tasarruf değil gelirlerden elde edilen bir pay olduğunu belirtti.
Erhürman, “öneri metninde tasarruf anlamında bir madde bulunmadığını” söyledi.
Maliyeden tasarruf yapılmadığını, gelirlerden ise öngörülmeyen gelirlerden aktarım yapıldığını söyleyen Erhürman, alınacak vergilerin de kayıtlılardan alınacağını, kayıt dışı olanın olmaya devam edeceğini belirtti.
Erhüman, bu nedenle kayıtlı olanın da kayıt dışılığa girme arayışına gireceğini ifade etti.
Özel sektörden maaş kesintisi ve ek vergiler, banka mevduatlarından kesinti gibi maddelerin piyasada pahalılaşma etkileri yaratabileceğini dile getiren Erhürman, bunun hayat pahalılığı şeklinde yansıyacağını ve bütçenin şaşma riskiyle karşı karşıya kalacağını söyledi.
Erhürman, yasa önerisinde, kayıt dışılıkla ilgili önlem bulunmaması ve tasarrufa ilişkin herhangi bir örnek olmamasının “kaş yaparken göz çıkarmaya neden olacağını” savundu.
Kaynağa ihtiyaç duyulduğunun açık olduğunu söyleyen Erhürman, alım gücüne zarar vermeden, kayıt dışılığı sürece çekerek, ortak akılla kaynak yaratılması yönünde görüşleri bulunduğunu kaydetti.
Erhürman, harcamaların toplam maliyetinin hala doğru dürüst bir çalışmayla açıklanmadığını savundu.
Erhürman, CTP’nin görüşünün madde madde görüşülmesinden sonra belirleneceğini belirtti.TAK
Mikati, kış saati uygulamasının uzatılmasının ardından özellikle Hristiyanlardan gelen tepkiler üzerine, Bakan Kurulu’nu topladı.
Toplantı sonrası konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Mikati, “Kış saati uygulamasının ramazan sonuna kadar uzatılması kararı, ilgili tarafların katılımıyla yapılan yoğun toplantıların ardından alındı ve ramazanda oruç tutanları rahatlatmayı amaçlıyordu.”dedi.
Yaz saati uygulamasına geçilmesinin ertelenmesinin “mezhepsel” bir durumla alakalı olmadığını ifade eden ve buna yönelik tepkileri “çirkin” olarak nitelendiren Mikati, gün ışığından faydalanılması ve saatlerin ileriye alınması uygulamasına 48 saat içerisinde geçileceğini belirtti.
Lübnanlılar iki farklı saat dilimi ile karşı karşıya kalmıştı
Lübnan Başbakanı Mikati, 23 Mart’ta yaptığı açıklamada, yaz saati uygulamasına 20 Nisan’da geçileceğini duyurmuştu.
Hükümet, gün ışığından daha fazla faydalanılması için her yıl mart ayında başlatılan uygulamanın ertelenmesine ilişkin herhangi bir gerekçe göstermemiş ancak bunun ramazan ayı dolayısıyla yapıldığı değerlendirilmişti.
Mikati, daha önce yaptığı açıklamada, kış saati uygulamasının bir ay uzatılması kararının mezhepsel bir yöne çekilmesinden üzüntü duyduğunu belirterek, gerekçenin tamamen “idari” olduğunu söylemişti.
Lübnan’daki Hristiyan Maruni Kilisesi, konuyla ilgili açıklamasında, yaz saati uygulamasının ertelenmesi kararına uymayacaklarını duyurmuştu.
Kilisenin ardından Hristiyan sivil toplum kuruluşları, okullar ve siyasi partilerden de hükümetin bu kararına uyulmayacağı ve yaz saatine geçileceği yönünde açıklamalar gelmişti.
Tartışmaya neden olan karar nedeniyle Lübnanlılar, iki farklı saat dilimiyle karşı karşıya kalmıştı.
Seslendirme sanatçısı, sinema ve dizi oyuncusu İsmail Köksal Engür, 77 yaşında hayatını kaybetti.
Oyuncu Cengiz Bozkurt, sosyal medyada yaptığı paylaşımda, “Köksal Engür abimizi böbrek yetmezliğine bağlı komplikasyonlar sebebiyle kaybettik. Cenazesine dair açıklamayı yarın yapacağız. Başta ailesi olmak üzere tüm sevenlerinin başı sağ olsun.” ifadeleriyle sanatçının vefatını duyurdu.
Usta oyuncu Engür, özellikle son dönemde “Leyla ile Mecnun” dizisinde oynadığı “Ak Sakallı Dede” rolüyle izleyicilerin beğenisini kazanmıştı.
Engür’ün vefat haberinin ardından, sanatçı dostları ile sevenleri baş sağlığı mesajları yayınladı.
Köksal Engür, 1946’da Kars’ta dünyaya geldi. Sanatçı, henüz 10 yaşındayken TRT Ankara Radyosu “Çocuk Saati” programında kısa radyo tiyatrolarıyla mesleğe başladı.
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümünü 1969’da tamamlayan sanatçı, TRT’de programlara katılmanın yanında, seslendirme çalışmalarının da temelini attı.
Başarılı sanatçı, Ankara Halkevi, Sahne 9, Ankara Deneme Sahnesi, Çağdaş Sahne, Hodri Meydan Tiyatrosu, Dormen Tiyatrosu, Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu ve Küçük Sahne gibi özel tiyatrolar ile Bakırköy Belediye Tiyatrosu ve Devlet Opera ve Balesi yapımlarında rol aldı.
Tiyatroyla sınırlı kalmayıp, sinema ve dizi filmlerde de oynayan sanatçı, “SüngerBob KareŞort” çizgi dizisinde Squitward’ü seslendirdi.
Afife Tiyatro Ödülleri’nde 1999’da “Yılın En İyi Erkek Oyuncusu”, 2002’de ise “Yılın En Başarılı Müzikal ya da Komedi Erkek Oyuncusu” seçilen sanatçı, 2005’te 16. Ankara Film Festivali’nde “Yardımcı Erkek Oyuncu” ödülünü aldı.
Engür, Hollywood yıldızları Robert de Niro, Al Pacino, Dustin Hoffman ve Robin Williams’ın yanı sıra Susam Sokağı’ndaki “Büdü” karakteriyle Red Kit çizgi filminde “Red Kit”i seslendirdi.
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) 17 Mart’ta , Putin ve 16 binden fazla Ukraynalı çocuğun Rusya’ya zorunlu sınır dışı edilmesini denetlediği iddia edilen Rus yetkili Lvova-Belova için tutuklama emri çıkardı. Ama görevdeki bir başkanı tutuklamak ne kadar kolay? Bu kararın hükmü var mı? Bu soruların yanıtları merak konusu…
UCM, yargı yetkisini sadece UCM’nin Roma Statüsü’nü imzalayan ve onaylayan ülkelerde işlenen savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve soykırım gibi ağır suçlara yönelik olarak kullanabiliyor. Rusya, Roma Statüsü’nü imzalamamış ve onaylamamış bir ülke, bu nedenle UCM’nin Rusya lideri Vladimir Putin gibi Rus vatandaşlarını tutuklama veya yargılama yetkisi de bulunmuyor.
Peki, tüm bunlar bilindiği halde mahkemenin bu kararının ardından ne gibi senaryolar görebiliriz? Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Uluslararası Hukuk Öğretim Üyesi Dr. Onur Uraz, UCM kararının ardındaki merak edilenleri yanıtladı.
“UCM bir hukuk silahı olma yolunda”
Bu karardan önce, UCM’nin daha önce bu tür kararları kimler için aldığı da önemli. Misal, Irak ve Afganistan’da işlenen savaş suçları gibi… Uraz, başta George W. Bush ve Tony Blair olmak üzere üst düzey devlet yetkililerinin mahkemenin radarına takılmamış olduğunu belirtiyor.
Ayrıca, mahkemenin üyesi olmadığı halde Türkiye için de aldığı kararları mevcut. Öyle ki, FETÖ ve PKK/PYD üyelerine yönelik yürütülen meşru uluslararası operasyonların insanlığa karşı suç teşkil ettiğine dair isnat yine UCM’ye ait. Dr. Uraz öncelikle mahkemenin bu gibi seçici bir adalet anlayışına sahip olduğunu ve eleştirildiğine dikkati çekiyor.
“UCM, Irak ve Afganistan’da işlenen suçlar için ABD’nin üst düzey devlet yetkililerini yargılamamıştı, ancak son zamanlarda Çin, Türkiye ve Putin hakkında soruşturma açılması tartışmalarının UCM’nin seçici bir adalet uyguladığı eleştirilerini beraberinde getiriyor. Bu durum, UCM’nin özgür batı dışındaki dünya için bir hukuk silahı olma tehlikesinin arttığını gösteriyor.”
UCM’nin yetkileri ne?
UCM, Roma Statüsü’nün hükümlerine göre çalışıyor. Bugüne kadar ise 123 ülke, Roma Statüsü’nü imzalamış ve 123’ü de bu statüyü onaylamış. Mahkemenin asli amacı ise savaş suçları ve insan hakları ihlalleri gibi ciddi suçlarla mücadele etmek. Mahkemeye üye olan ülkelerden biri de Ukrayna. Buna göre, “Putin’in Ukrayna’da gerçekleşen fiilleriyle ilgili yargılama olabilir” diyor Uraz.
“Mahkeme, sadece nüve suçlarla yani soykırım suçu, insanlığa karşı suçlar, savaş suçları ve saldırı suçu ile sınırlı ve üye ülkelerde işlenen suçlarla ilgili yargı yetkisine sahip. Üç durumda yargı yetkisi doğabilir: Üye ülke sınırlarında işlenen suçlar, üye ülke vatandaşı tarafından işlenen suçlar ve BM Güvenlik Konseyi tarafından yetkilendirme. Mahkeme, ulusal sistemler yetersiz kaldığında devreye girer ve tamamlayıcı niteliktedir. Ukrayna, Putin’in aleyhine çıkarılan tutuklama kararına ilişkin yargı yetkisini tanıdı ve Putin’in Ukrayna’da gerçekleşen fiilleriyle ilgili yargılama yapabilirler.
UCM Statüsü’nün 28. maddesi, üstlerin astların yaptığı fiillerden sorumlu tutulmasını düzenleyen bir hükümdür. Bu maddeye göre, sahada gerçekleştiği iddia edilen fiiller Putin ile ilişkilendirilebilir ve Putin, etkin otorite ve kontrol sahibi olarak, astlarının yaptığı bu fiillerden dolayı sorumlu tutulabilir. Yani Putin, sahada gerçekleştiği iddia edilen suçlarla doğrudan ilişkili olmasa bile, suçların gerçekleşmesinde etkin kontrol sahibi olarak sorumlu tutulabilir.”
“UCM ve devlet başkanlarına dair kanunlarda çelişki var”
Uraz, UCM Statüsü’nün 58. maddesi gereğince görevdeki bir devlet başkanının tutuklanmasının mümkün olduğunu belirtiyor. Ancak bu tutuklama kararının fiziksel olarak uygulanmasının oldukça zor olabileceğini de vurguluyor. Öte yandan Dr. Uraz, devlet başkanlarıyla ilgili kanun açısından bir çelişkiye de işaret ediyor.
“Üye devletlerin, UCM kararlarını uygulama yükümlülüğüne sahip olduğu, ancak bu uygulamanın pratikte zorluğu nedeniyle, daha önce de benzer kararların uygulanmadı. Bununla birlikte, devlet başkanı bağışıklığı ilkesi ile UCM’nin 27. maddesi arasındaki çelişki hukuki tartışmaların da odağında.”
Uraz’ın burada bahsettiği çelişki, devlet başkanının bağışıklığı ilkesi ile Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) 27. maddesi arasındaki çatışmaya bir atıf. Bağışıklık ilkesi, devlet başkanlarının, ülkelerinin yargı yetkisi dışındaki mahkemelerde yargılanmalarını engellerken, UCM’nin 27. maddesi, savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve soykırım gibi ciddi suçlar için hiçbir kişinin bağışıklığı olmadığını belirtiyor. Uraz, bu nedenle, devlet başkanlarına bağışıklık veren ulusal yasalar ile UCM’nin yargı yetkisi arasında bir çatışmanın olduğunun altını çiziyor.
“Batı ispat arayışında”
Peki, Batı’nın bu kararı uygulatması mümkün mü? Uraz, Putin’in tutuklanıp tutuklanamayacağı noktasında uluslararası hukukun tutumunun farklı olduğuna değiniyor.
“Batı akademik camiasındaki birçok akademisyen ve devlet görevlisi Putin’in tutuklanması kararının uluslararası hukuka uygun olduğunu ispatlamak için yarışa girmiş durumda. Uluslararası ceza hukukçuları, Putin’in tutuklanmasının uluslararası hukuka uygun olup olmayacağı konusunda farklı görüşler belirtiyorlar. Ancak genel olarak, Putin hakkında bir BMGK kararı olmadığı için ve UCM üyeliği, devletler arasındaki bağışıklığa saygı duyulması ilkesini ortadan kaldırmadığı için, Putin’in tutuklanması mümkün görünmüyor.”
4 senaryoda Putin’in tutuklanması
Tutuklamanın gerçekleşmesi için Uraz, 4 senaryo çiziyor. Bu olasılıklar tamamen temsili ama uluslararası hukukun kuralları her zaman aynı hükümleri veriyor.
“Putin’in tutuklanması için 4 ihtimal var: Rusya’da köklü bir yönetim değişikliği, Böyle bir değişiklik gerçekleşse dahi, Rus devlet kültüründe eski bir devlet başkanın bu şekilde teslim edilmesi yeri olmayan bir eylemdir. O sebeple UCM için en pozitif olan bu ihtimal uzak görünmektedir.
İkinci ihtimal, Putin’in seyahat ettiği bir UCM üyesi ülke tarafından tutuklanarak UCM’ye teslim edilmesidir. Yukarıda açıklanan hukuka aykırılığın ötesinde, siyasi olarak, nükleer bir süper gücün devlet başkanına yönelik böyle bir girişimde bulunabilecek bir devletin var olup olmadığını okuyucunun takdirine bırakıyorum.
Üçüncü ihtimal krizin uzaması, Putin’in UCM ülkelerine seyahat etmekten imtina etmesi ve günün birinde vefatı ile dosyanın kapanmasıdır.
Son ihtimal ise, Ukrayna krizinin siyasi olarak çözülmesi sonucu gelecek baskı ile kararın geri alınması veya – daha da kötüsü- siyasi konjonktürün değişmesi ile Rusya’nın UCM üyesi ülkelerle ilişkilerini düzeltmesi ve UCM kararının kendi üyelerince uygulanmayarak Putin’in serbestçe bu ülkeleri ziyaret etmesidir. Bu son ihtimal UCM’nin zaten sallantıda olan güvenilirliğini ve etkinliğini tamamı ile yerle bir eder.”
Sky News’in haberine göre, Prens Harry’nin Elizabeth Hurley, Sadie Frost, Elton John ve film yapımcısı David Furnish’in de aralarında bulunduğu davacılarla Associated Newspapers Limited’e (ANL) karşı açtığı telefon dinleme ve özel hayatın gizliliğinin ihlali davasının duruşması, Yüksek Mahkemede görüldü.
Prens Harry, duruşmaya katılmak üzere Londra’ya sürpriz ziyaret gerçekleştirdi.
4 gün sürecek duruşmalarda davanın devam edip etmeyeceğine karar verilmesi bekleniyor.
Dava kapsamında özel dedektiflerin, arabalara ve evlere gizlice dinleme cihazları yerleştirmesi, özel telefon konuşmalarının kaydedilmesi, yasa dışı yollarla banka hesaplarına erişilmesi ve içeriden bilgi almak için polise para ödemesi gibi ANL’ye yönelik iddialar ele alınacak.
Mahkemede ANL’nin, iddiaların yargılama yapılmadan reddedilmesine yönelik teklifi de değerlendirilecek.
ANL, iddiaları reddediyor
Hakkındaki iddiaları reddeden ANL, suçlamaları “akla sığmayan karalamalar” ve “kuruluşu telefon korsanlığı skandalına sürüklemeye yönelik önceden planlanmış ve organize bir girişim” olarak nitelendirdi.
ANL’nin adı açıklanmayan yetkilisi, iddiaların “hiçbir inandırıcı kanıta dayanmayan, asılsız ve son derece karalayıcı” olduğunu ifade etti.
“Ağır mahremiyet ihlallerine” uğradıkları için dava açmışlardı
Prens Harry, Elizabeth Hurley, Sadie Frost, Elton John, David Furnish ve Clarendon Baronesi Doreen Lawrence’ın da aralarında bulunduğu sanatçı ve politikacılar, Associated Newspapers aleyhinde Ekim 2022’de dava açmıştı.
Davacılar, The Mail On Sunday ve MailOnline’nın da yayıncısı olan ANL tarafından işlendiği iddia edilen “menfur suç eylemleri” sonucunda “ağır mahremiyet ihlallerine” uğradıklarını, özel bilgilerinin kötüye kullanıldığını savunmuştu.
İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth’in torunu Sussex Dükü Prens Harry, İngiliz The Mail On Sunday gazetesine açtığı iftira davasını, Temmuz 2022’de kazanmıştı.
Prens Harry, 4 Ekim 2019’da da telefon mesajlarını “hackledikleri” gerekçesiyle The Sun, Daily Mirror ve artık faaliyette olmayan News of the World gazetelerini dava etmişti.